Gündem Atlas Gündem Bir harakiri hikâyesi: Mustafaların istifaları

Bir harakiri hikâyesi: Mustafaların istifaları

Türkiye’de kimse istifa etmiyor. Türkiye’de herkes mustafa. Ancak Türkiye’nin mustafalarının bir delikanlılık sorunu var. Diyeceksiniz ki, “Ahlâk sorunu var”. Hayır! Son dört yıldır bu işin isminin “ahlâk sorunu”, hatta “ahlâk terörü” olduğunu söylememize rağmen bir çözüm ve çözüme elini uzatan bir toplum, çözüm için kolunu sıvayan bir yetkili tabaka göremedik.

Türkiye’de erkeklere çokça verilen isimlerden biri “Mustafa”. Bu ismin, daha doğrusu kelimenin anlamı fazla merak edilmez. Çoğu bilen, “Peygamberimizin ismi ya!” deyip geçer.

Anlamını bilense, “seçilmiş” der.

Evet, “mustafa” bu anlama gelmektedir. Ancak bu seçilmek eylemini “istifa olmak” üzerinden anlamlandırmak gerekir. Zira seçmek, mevcutların içinden birini ya da birkaçını ayırmak demektir. Yani kelime olarak “mustafa”, “diğerlerinden ayrılan” anlamına gelir.

“İstifa olmayı” kavrayınca, istifa etmeyi hayat içindeki rutinden kolayca çıkarmak mümkün; o da “bulunulan yerden ayrılmak” manasını taşıyor.

“İstifa” kelimesinin en bütünleşik yaşadığı milletlerden biri Japonlar.

Üretim bilgileri ve seviyeleri, “Yakuza” dedikleri çeteleri, bazı yemekleri ve bir de harakirileri oldukça meşhur. Japon için harakiri, bir tür istifa yöntemi. “içinde bulunulan toplumdan tümüyle, hem de ebediyen ayrılmak” yöntemi. 

Harakiri ile bir Japon, “Kalmasın alnımda kiri, ben yaparım harakiri” kafiyesinde bir tavır gösteriyor. Her Japon için bu mümkün mü? Sanmam. Harakirinin her ne kadar onurlu bir anlamı olsa da bizim inancımıza ters. Tövbe kapısı herkese, her zaman açık. Pişmanlıkla yaşamak, kırk çekiçle dövülüp kırk sudan geçirilmiş paslanmaz Japon bıçağıyla karnını “Z” şeklinde deşip içeride döndürdükten sonra açılan yaranın acısından daha acıdır. Yani herhâlde…

Türkiye muasır medeniyet seviyesine erişmek azmiyle Batı’ya yanaşarak Doğu’dan uzaklaşmak ekseninde harakiri adabından uzakta durup sonuna kadar inkâr etmek ikliminde saf tutmuş olabilir. Zira Türkiye’de günah olduğu için harakiri yapılmaz ama suçu inkâr etmenin günah olduğu unutulmuş hâlde. En son Bolu’daki bir kış otelinde yaşanan faciayla toplumun gündemine yine onurlu istifalar geldi fakat onursuz duruşlarla mesele geçiştiriliyor. Zira Türkiye’de bir makama erişen, istifadan ziyade kendisine “mustafa” olarak bakıyor. 

Türkiye’nin halk tarafından seçilmişi de, makam tarafından atanmışı da “diğerleri arasından kendisinin seçildiğine inanan” ve bu inancın kendisine bir ismet meşruiyeti hazırladığına dayanan enteresan şahsiyetler olup çıktılar.

Türkiye’de kimse istifa etmiyor. Türkiye’de herkes mustafa. Ancak Türkiye’nin mustafalarının bir delikanlılık sorunu var. Diyeceksiniz ki, “Ahlâk sorunu var”. Hayır! Son dört yıldır bu işin isminin “ahlâk sorunu”, hatta “ahlâk terörü” olduğunu söylememize rağmen bir çözüm ve çözüme elini uzatan bir toplum, çözüm için kolunu sıvayan bir yetkili tabaka göremedik. Bu yüzden bu işin adını “delikanlılık sorunu” olarak koymak lazım. Çok sevdiğim bu kelimeyi bu soruna isim olarak vermek istemezdim ama durumu şimdilik anlatabilmek için şart olan bu.

Öyle ya, bu ülkenin en rezil, en berbat, en pisliği bile hiç olmazsa kendi yakınlarıyla konuşurken delikanlılığından bahsediyor. En kötü, kötülüğünü kanıtlayabilmek için delikanlılıktan dem vuruyor.

Yorganı çalınınca kendisini suçlayana “Hırsızın hiç mi günahı yok?” bile demeyi aklına getiremeyen bir “geç düşünür mustafaları” ile karşı karşıyayız biz. 

Ya da sadece belediye ile Turizm Bakanlığı’nı birbirine bağırırken görüp de Orman Bakanlığı ile Çevre Bakanlığı’nı düşündürtmeyen mustafalarla karşı karşıyayız biz.   

Hatta yıllardır orada durup kaç kabine eskitmiş bir otele sahip olan şirketin kaç kabine üyesi, kaç bürokrat ve kaç belediye başkanı ile kaç belediye bürokratına neler yedirdiğini düşündürmeyen mustafalarla karşı karşıyayız. 

Bunca tartışma içinde koca bir halkı erken rezervasyon reklâmlarına maruz bırakırken, “Yanan otelin geceliği 30 bin liraydı, acaba bu saatten sonra bu fiyatlara müşteri bulabilir miyim?” diye düşünmek yerine, “30 bin liradan aşağı fiyat çekersek yangın merdivenimizin, güvenlik ve yağmurlama sistemlerimizin çalışmadığını fark ederler. 60 bin yazayım ki kaliteli olduğumu düşünsünler” diyecek mustafalarla karşı karşıyayız. 

Depremler olur, müstafiler yerine mustafalar görürüz.

Seller olur, müstafiler yerine mustafalar görürüz. 

Bir helikopteri üç gün buldurmayan mustafalar görürüz.

Karda bulunamayanı mahkemede de buldurmayan mustafalar görürüz.

Şehitler görürüz; artlarında gözü yaşlılar, bir de mustafalar görürüz.

Bir kere şans verilmesine rağmen görevden alındıktan sonra, milyonlarca insan içinden aynı göreve sanki talâk süresi dolmuş gibi döndürülen mustafalar görürüz.

Böyle giderse biz çok mustafa görürüz. Ama baş harfi asla büyük yazılmaz. 

Onlar ya büyük ismet sahibi oldukları için sorgulanamayan ve hesaba çekilemeyen ulular olarak kalacaklar ya da bir toplumsal harakirinin bedelini ödeyecekler. Zira kimi durumlarda en iyi temizlik, suyla değil, ateşle yapılandır.   

 

Yorumlar
Z
Ziyaretçi 1 ay önce
Dunyaliklara tapanlar mustazaf olurlar da asla Mustafa olmazlar.
BEĞENME
0
CEVAPLA
Z
Ziyaretçi 1 ay önce
Ne güzel değinmişsiniz ahlaki halimize... Elinize emeğinize sağlık
BEĞENME
0
CEVAPLA
Z
Ziyaretçi 1 ay önce
Ne güzel değinmişsiniz ahlaki halimize... Elinize emeğinize sağlık
BEĞENME
0
CEVAPLA
Z
Ziyaretçi 1 ay önce
Hayırlı uğurlu olsun. Elinize, kaleminize, zihnimize sağlık kardeşim. Cüneyt AKAR
BEĞENME
0
CEVAPLA
Z
Ziyaretçi 1 ay önce
Çok doğru bir teşhis👏
BEĞENME
0
CEVAPLA